7 Ekim 2008 Salı

bunalım tripleri

Sıkıldım galiba bu aralar. Kendimden, yaptıklarımdan, insanlardan... Ara ara gelir bana böyle. Belki de mevsim geçişiyle ilgili, bilemiyorum. Uzunca bir süredir bir türlü kafamı toparlayamıyorum. Neleri yapmam gerektiğini biliyorum, başlayamıyorum. Yaptığım işler içerisinde en çok dikkatimi verdiğim şeylerin blogda yazdığım yazılar olması tasadüf olmasa gerek. 

Bu durum iki haftadır sürüyor. Gittikçe de can sıkıcı bir hal almaya başladı. Hayır, beni sıkan işi gücü bitirememek değil. Kendim için kitap okusam, film izlesem, çıkıp dolaşsam yine üzülmeyeceğim ama vaktimi boşa geçiriyorum. Üzerimde anlamsız bir uyuşukluk var.

Epeydir üzerinde çalıştığım neredeyse tek konu Amerika'daki finansal kriz. Ziya Hoca'yla birlikte krizin boyutlarını ve Türkiye'ye olası etkilerini anlamaya çalışıyoruz. Bütün diğer işler dururken neden bu konuya çok asıldığımı anlayamıyorum ama galiba bilinçaltımda Amerika'nın krize girmesinden marazi bir keyif aldığım söylenebilir. Şaka bir yana bu krizin hem Türkiye'ye yansımaları hem de benim Amerika planlarım için öldürücü olabileceğini hatırlayan beynim bir silkelenip kendine gelme hali yaşadıktan sonra uyuşuk temposuna geri dönüyor.  

Yaptığım işler -daha da genelde herşey- o kadar anlamsız gelmeye başladı ki hayatla ilgili planlarımı bile sorgular hale geldim. Akademi dışında iş bulup çalışsam ne oluru bile düşünmeye başladım ki ben kendi yakın çevremde gördüğüm en 'akademik' insan olduğumu düşünmüşümdür hep -iş hayatını kesinlikle düşünmeyip doktora yapmayı isteme babında. Sanırım bu biraz da Amerika'nın 100 bin nüfuslu şehirlerinde doktora yaparken bir yandan tempodan bunalan bir yandan da yalnızlık ve depresyon emareleri gösteren arkadaşlarımla konuştuğumda ya da onların yazdıklarını okuduğumda daha da belirginleşiyor. Tabii bunun yanında rahatını pek de bozmadan iyi bir maaşla çalışma alternatifini eklemek gerek. Bütün bunlardan öte, insan yaşı ilerledikçe ve deneyim kazandıkça, akademinin de kafasında idealize ettiği kadar iyi bir iş ortamı olmadığını daha net görmeye başlıyor. 

Bütün bunları düşünürken kendime gelmek için telkinlerde bulunuyorum. Hayatta en çok zevk aldığım şeylerden birinin ders anlatmak olduğunu, kendinden yaşça küçük ve dinamik insanlarla birarada olmanın insanı diri tutacağını ve esnek çalışma modelinin faydalarını düşünmeye çalışıyorum. 

Kaygılarımı paylaştığım arkadaşlarım bunun geçici olduğunu ve hemen herkesin benzer kaygıları yaşadığını söylüyor- yine de benim de böyle kaygılar yaşamama şaşırdıklarını belirterek.

Umarım çabuk atlatırım bu sevimsiz durumu. Önerilere açık olduğumu belirterek sonladırayım bu yazıyı. 

Hiç yorum yok: